Öyle konular var ki daha sonra telafisi – zamanında yapmaktan daha maliyetli de olsa – mümkün olabilmektedir. Bazı durumlarda ise ilave maliyeti göze almanıza rağmen, doğru zaman ve aşamada sağlanabilecek kalite, performans ve güvenliği yakalayamazsınız.
Bu paylaşımımızda, özellikle su yalıtımının yapının dayanıklılığı (dürabilitesi) üzerindeki tartışılmaz etkisinin temel unsurları ve geliştirme önerileri üzerinde duracağız. Amacımız, okurların önemli bir bölümünün iyi bildiği gerçekleri tekrarlamak değil; inşaat ve yalıtım sektörlerinde hangi basit, uygulanabilir tedbirler, aksiyonlar ve işbirlikleri ile yapı dayanıklılığının arttırılmasının ve korunmasının sağlanabileceği konusunda görüş ve öneriler sunmaktır.
Yazımızın başındaki ‘toplumsal özeleştiri’nin nedeni ise, ülkemizin artık bilinen bir gerçeği olan deprem olgusunun karakterinden kaynaklanmaktadır. Zamanını ve şiddetini önceden bilemediğimiz bu doğa olayına zayıf yakalanma gibi bir seçeneğimiz, ne can ne de mal güvenliği açısından, yoktur. Tek seçeneğimiz, olası deprem ya da depremlere karşı, hem dayanımı hem de dayanıklılığı yüksek yapılarla hazır olmaktır. O halde dayanıklılığın sağlanması ve korunması için “olmazsa olmaz”ların biri olan su yalıtımının, zamanında, doğru ve etkin olarak yapılması gereği çok açıktır.
Kabuller;
Bu kısa paylaşımda, yukarıda açıklanan temel amacımıza odaklanabilmemiz için, yapı dayanımının birincil olmazsa olmazlarının gereği gibi yapılmış olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bunlar, yapının yerinin geoteknik etütlerinin yapıldığı, doğru projelendirildiği, kullanılan malzemelerin ve yapım yöntemlerinin ilgili standartlara ve meslek etiğine uygun olduğu, yapım sırasında gerekli denetim ve kontrollerin yapıldığı varsayımlarıdır. Belirtmek isteriz ki, en etkin ve kaliteli yalıtım dahi, sayılan bu temel teknik özellikleri taşımayan bir yapının dayanıklılığına, deprem karşısındaki direncine olumlu bir katkıda bulunamaz. Sadece yapının mevcut durumunu korumasına yardımcı olabilir.
Yalıtımın dayanıklılık üzerindeki etkileri; yaşanmış örnekler;
1999 Marmara depreminin ardından, üniversitelerin desteği ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemelerde (~56,000 konut ve işyeri), yapılarda oluşan hasarların nedenleri arasında “Korozyon” % 64 ile diğer nedenlere göre (zemin sorunları, proje hataları, malzeme eksikliği vb.) açık ara ile birinci sırada yer almıştır.
Korozyonu tetikleyen ve ilerlemesine neden olan etmenin ise yapının taşıyıcı sistemine ulaşan/sızan su (direkt su ve/veya nem) olduğu bilinen bir gerçektir. O halde söz konusu yapılarda ya su yalıtımı yoktur ya da doğru ve etkin uygulanmamıştır.
Korozyonun etkileri hakkında kısa paylaşım
Korozyonun ne olduğu birçok uzmanın teknik makalelerinden ve kitaplarından öğrenilebilir. Biz kısaca, bu olgunun yapının taşıma gücünü ve bunun sonucu olarak dayanıklılığını ve depreme direnim özelliklerini niçin olumsuz etkilediğini paylaşmak istiyoruz:
- Betonarme yapılarda basınç gerilmelerini betonun, çekme gerilmelerini donatının taşıdığını/aktardığını biliyoruz.
- Paslanan demir;
- Kesit kaybına uğrar ve yük taşıma kapasitesi düşer.
- Hacimsel genişleme korozyona uğrayan demir etrafındaki betonu çatlatır, bu ise bir yandan betonun basınç yüklerine karşı taşıma gücünü azaltırken diğer yandan betonarmeyi güvenilir bir yapı malzemesi yapan, demir ve betonun birlikte çalışabilme özelliğini sağlayan aderans olgusunu olumsuz etkiler.
- Özellikle deprem sırasında oluşan yanal yüklerin aktarılmasında donatının ve aderansın büyük önemi düşünüldüğünde, korozyona uğrayan yapının karşı karşıya kalacağı risk çok açıktır.
Doğru ve etkin su yalıtımının 3 ana unsuru ;
- Doğru tespit, projelendirme ve detay çalışması
- Doğru sistem ve ürün seçilmesi
- Doğru uygulama
Bu unsurlar hakkında kısa bir değerlendirme yaparsak;
- Doğru tespit, projelendirme ve detay çalışması yapılabilmesi ancak yapının projesinin hazırlanması aşamasında projeci ile yalıtım malzeme ve sistemlerini tedarik edecek firma teknik grubunun ortak çalışması ile mümkündür. Bunun sağlanabilmesi için, ilgili gruplara aşağıdaki önerileri sunmak istiyoruz. Proje grupları, işlevi sadece ürün tedarik etmek olan firmalarla değil, teknik birimleri olan kuruluşlarla çalışmaya yönelmelidirler. Zira bu tür kuruluşlar proje çalışması sırasında, yapının özelliklerine göre doğru, etkin ve ekonomik çözümleri – sadece ürün değil, sistem olarak ve varsa alternatifleri ile birlikte – proje grubunun bilgisine sunacak ve onun, etkin yalıtım uygulaması için projede yer alması gereken detayları oluşturmasına yardımcı olacaktır. Öneri : Proje gruplarının dikkatli ve seçici davranmaları, yalıtım sektörü uzmanlarının bilgi ve önerilerini projelendirme safhasında göz önüne almalarıdır. Teknik altyapısı olan yalıtım sektörü kuruluşlarının da talep beklemek yerine, sunabilecekleri hizmetleri sistematik bir yaklaşım ve iletişim faaliyeti ile proje gruplarının bilgisine sunmaları, gelişme ve yenilikler konularında bilgi güncelleme çalışmalarını sürdürmeleridir.
- Doğru sistem ve ürün seçimi konusu, önemli oranda birinci hususun uzantısıdır. Ancak hatırlatmak isteriz ki etkin yalıtım bir ürün ile değil, detaylı çalışılmış ve doğru tespit edilmiş bir sistem ile sağlanabilir. Günümüzde, özellikle bazı ürün gruplarında birbirine yakın kalitede ürün üretebilen çok sayıda üretici mevcuttur. Teknik servisi ve satış sonrası hizmeti ile bahsi geçen sistem çözümünü sunabilecek kuruluş sayısı ise çok daha kısıtlıdır. Öneri : Projeci, müteahhit veya son kullanıcının bu hususlara önem vererek seçimini yapması, bir tedarikçi değil bir çözüm ortağı belirlemesi gerektiğini sürekli olarak göz önünde bulundurmasıdır.
- Doğru uygulama; etkin bir su yalıtımı çalışmasının üçüncü ayağı olan bu hususun sektörümüzün zayıf halkası olduğunu düşünüyoruz. Elbette ülkemizde iyi yalıtım uygulayıcılarının varlığının farkındayız. Ama sayıları çok sınırlı. En iyi sistem ya da ürünün ehil olmayan ellerle ve yanlış uygulanmasının bir sonuç sağlamayacağı gibi yapı sahibini bilinç dışı bir yanılgıya da sürükleyebilir. “Yalıtım yapıldı, yapım koruma altında” düşüncesi ile özellikle toprak altı kısımlar gibi gözlem şansı olmayan kritik bölgelerde, bir kontrol yapma ihtiyacı duymayacak ve korozyonun geri döndürülemez hasarlarına ve risklerine maruz kalacaktır. Öneri : Bu konudaki en önemli görevin ve sorumluluğun bizim de mensubu olduğumuz yalıtım sektörü kuruluşlarına düştüğü görüşündeyiz. Gerek deprem (dayanıklılık – korozyon) yalıtım etkileşimi üzerindeki önemli koruyuculuk ve engelleyicilik görevimizi layıkıyla yerine getirerek topluma doğru hizmet verebilmek, gerekse kuruluşlarımızın arzu edilmeyen tazminat davaları ile karşılaşmalarını engellemek amaçları ile güçlü ve eğitimli bir tamir ve yalıtım uygulama ağı kurmalıyız. Bu konuda İZODER’in sistemli ve yoğun bir çalışma içinde olduğunu biliyor, tüm sektör firmalarını bu sürecin hızlandırılması için daha fazla destek vermeye çağırıyoruz.
Bu amaçla;
- Yalıtım ve yapı kimyasalları sektöründeki teknik vasıflı kuruluşların eğitime gereken kaynağı ayırması gereklidir,
- Eğitim verecek personeline ‘eğiticinin eğitimi’ faaliyetlerini düzenlemesi ön şarttır,
- ‘Uygulayıcı firma’ olmayı cazip hale getirmek üzere, eğitimini tamamlayan ve sertifika alan uygulayıcılara talep yaratılmasının desteklenmesi gerekmektedir. Özellikle, bu hedefe üretici firmaların iki temel faaliyeti ile ulaşılabilir: Birincisi, kendi bünyelerinde ‘iş takibi’ birimleri kurmaları ve şantiye taramaları ile iş belirleme ve yönlendirme; ikincisi ise ürün satış ağlarını (dağıtıcı bayi, bayi, tali bayi) sistematik olarak bilgilendirerek bu noktalardan uygulayıcılara talep yaratılmasını sağlamak. Bu yöntemin diğer bir faydası da özellikle bayi ve tali bayilerin sattığı ürünlerin uygulamasını yapan, (henüz) firma yapısında olmayan usta ve kalfalara ulaşmayı sağlayacak olmasıdır. Ülkemizde çok yaygın olan ve ölçülemeyen bu potansiyel, sistematik ilgi ve eğitimle büyük yarar sağlayabilecek bir işgücüne dönüşecektir.
Paylaşımımızı, görüş ve önerilerimizi sunduktan sonra, önemli bir iki dilek ile bitirmek istiyoruz; Çok yakın bir tarihte, ısı yalıtımında olduğu gibi, su yalıtımının da tüm sistemleri ile standartlaşması ve yazımızda yaşamsal önemine değindiğimiz su yalıtımı uygulamasının zorunlu hale dönüşmesi sağlanmalıdır. QBECTIS-Yalıtım Sektöründe Yeterliliğe Dayalı Belgelendirme sisteminin getireceği yararlara yürekten inanmakla birlikte, su yalıtımı sektöründeki uygulama kalite çıtasının hızla yükselmesi için, yukarıda anılan eğitim ve paylaşım seferberliğine girmemiz hem İZODER’in işini kolaylaştıracak hem de ülkemize önemli bir hizmet olacaktır.
Murat Belen